İnşaat Teknolojisi Alanına Hoş Geldiniz
                                                                              İNŞAAT TEKNOLOJİSİ  
Atatürk Köşesi
Meslek Seçimi
Alan ve dal seçimi
Verimli ders çalışma
ÖSS & ÖSYM
Sınavsız geçiş
3308 Meslek Eğitimi
Staj Bilgileri
İşletmeler
Öğrenci Kulüpleri
Kişisel gelişim
Makaleler

e- Okul Veli Bilgilendirme Sistemi

 e-Okul (MEB) Veli Bilgilendirme
MEZUNLARIMIZ
Mezun girişiMezun aramaİş arayanlarİş ilanı
İLETİŞİM
Görüşlerinizi yazınız Mesaj GirişiMesaj Okuma E-Posta
MULTİMEDYA
Resimleri izleyebilirsinizResim Galerisi
Videolarımızı izleyebilirsinizVideo Galerisi
Slayt Galerisi
Müzik dinleyebilirsinizMüzik Galerisi
LİNKLER

ARŞİV

Arşive kaldırılan bilgilere (daha önce Ana sayfada yayınlanan bilgilere) ulaşmak isterseniz buyurun  >>>>

HEDEF BELİRLEMEK

Onurlu Bir Adam[1] filmini seyrettiniz mi? Ben size filmi kısaca anlatmaya çalışayım. Film, Carl Brashear'ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenilerek çekilmiş. Kentucky'li bir ailenin oğlu olan Carl Brashear, hayallerindeki hayatı bulmak amacıyla evinden ayrılır.
Evden ayrılırken babasının verdiği " Asla pes etme... ve En iyi ol. " öğüdünü hayat felsefesi olarak kabul etmiştir.
Hedefi yeniden yapılandırılan deniz kuvvetlerine katılmaktır. Ancak Carl’ın teninin siyah olması onun donanmadan dışlanmasına neden olur.
Carl, bunların hiçbirini umursamaz ve donanmaya kabul edilir. Donanmaya katıldığında bunun " En iyi " olabilmek için önüne çıkan bir fırsat olduğunu düşünüyordur.

“En iyi” olabilmek için önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmek için donanmanın Dalgıç Okulu Programına katılmak ister.
Programa katılabilmek için tam iki yıl boyunca yüzlerce mektup yazar. Sonunda amacına ulaşır. Ancak Dalgıç Okulu Programı’ndaki eğitimcisi Billy Sunday onu ekipte istememektedir. Carl'ın her hareketini takip eden Sunday, onun bir açığını yakalamak için uğraşmaktadır. Ama babasının sözleri kalbinde yer etmiş olan Carl'ı dalgıç olmaktan kimse vazgeçiremeyecektir.
Ve gerçekten Carl, donanmanın en iyi dalgıcı olur.
Her dalışta rütbesi ve itibarı yükselir.
Yıllar sonra bir kazada sağ bacağını diz altından kaybeder.
Ve artık dalgıçlık yapamaz duruma gelir.
Doktorlar, Carl’ın kazada kaybettiği bacağının yerine takma bacak yaparlar. Bu arada donanmadaki dalgıç rütbesini kaybettiğini öğrenir. Carl takma bacakla dalgıç unvanını almak için çalışmalara başlar.
Bu sırada karşısına eğitmeni Sunday çıkar ve ona yardım etmeye başlar. Uzun süren bir hazırlık devresinden sonra Carl askeri mahkemenin ve jürinin karşısına çıkar.
Burada söyleyeceği sözler ve yapacağı davranışlar dalgıç unvanını geri almasını sağlayacaktır.
Mahkeme başkanı Carl’dan ve zencilerden hoşlanmayan biridir. Mahkeme salonuna ağırlığı 128 kiloyu bulan dalgıç elbisesi getirilir. Carl’ın eğitmeni Sunday bunu görür ve mahkeme salonuna girer.
Mahkeme üyeleri dalgıç unvanının geri verilebilmesi için Carl’ın dalgıç elbisesini giyip salonda on iki adım yürümesini istemektedir.
Üzerinizde 128 kilogramlık bir dalgıç elbisesiyle ve takma bacakla on adım yürüdüğünüzü düşünün. Okurken size kolay geliyor.
Carl, dalgıç elbisesini giyer ve mahkemede büyük bir sessizlik olur. Arka sıralardan fısıldanmalar olur “ilk adımda yere düşecek” , “başaramayacak” şeklinde.
Carl Brashear ilk adımını rahatlıkla atar, ikinci adımda biraz zorlanır. Ama eğitmeni Sunday, onu güçlendirecek sözler söylemeye ve komutlar vermeye başlar.
On adım tamamlandığında, salonda büyük bir mutluluk ve sevinç yaşanmaktadır. Carl ve Sunday birbirlerine sarılarak ağlamaktadırlar.
Carl Brashear inanmıştır, istemiştir ve başarmıştır.
Mahkeme dalgıç unvanını iade eder.

Gerçek hayattan bir öykü anlattım size. Eksiklikler hepimizin hayatında var ancak önemli olan bu eksiklikleri bilip, bunları nasıl olumluya çeviririm diye düşünebilmek.
Hedefinizi belirledikten sonra size engel olacak hiçbir şeyin olmadığını görüyorsunuz. Öncelikle siz kendinizi iyi tanıyın.

Yeteneklerinizle ve yapabileceklerinizle kendi kafanızda koyduğunuz engelleri kaldırın. Aslında yapmak istediğimiz birçok şeyi sadece kafamızda oluşturduğumuz engeller ve korkular nedeniyle yapmıyoruz ya da yapmaya cesaret edemiyoruz.
Düşünün sadece beyninizde oluşturduğunuz olumsuz düşünceler nedeniyle kaç işinizi ertelediniz.

Ve lütfen dürüst olun kendinize.
Şu soruları sormadan hayatınızı gelip geçirmeyin.

Siz kimsiniz?
Bu dünyada neden varsınız?
Ve bu dünyaya ne bırakacaksınız?

Hiç bu soruları kendinize sordunuz mu? Bu soruların cevaplarını lütfen kendinize veriniz.
Benim inancıma göre her insan dünyaya bir görevle geliyor. Ve yaratılışındaki iyilikle, güzellikle bu dünyada yaşamını sürdürüyor.

Ne yapmak istediğinizi hedeflerseniz ve bu uğurda çalışırsanız mutlaka hedefinize ulaşırsınız. Öncelikle kendinizi tanımalısınız. Eğer bir şeyleri değiştirmeyi istiyorsanız öncelikle değişime kendinizden başlayın.

Westminster manastırının bodrumunda bir Anglikan piskoposunun mezarı üstünde şu sözler yazılıdır:
“Genç ve hür iken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım.
Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama o da değişeceğe benzemiyordu.
İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim.
Ama maalesef bunu kabul ettiremedim.
Ve şimdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce yalnız kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim.
Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla, memleketimi daha ileri götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”

“Hayat biz başka şeyler planlamakta meşgulken olagelen şeylerdir” diyor John Lennon.

İşim gereği insanlarla konuşan sorunlarına, sıkıntılarına farkına varmadıkları küçük şeylerle çözümler bulan biriyim. Genelde duyduğum şey şu, bir gün gibi geçiverdi yıllar. Gerçekten de nasıl geçiveriyordu yıllar öyle değil mi?
Bir bakmışsınız daha yapmanız gereken bir sürü iş var, ama yıllar bir bir geçip gidivermiş.

Bugüne kadar kendinize hiç “Ben kimim?” sorusunu sordunuz mu? Yoksa hep başkalarından sırlar öğrenmekle, başkalarının yönlendirmeleriyle mi yaşadınız? Hobileriniz, yetenekleriniz, başarılı olduğunuz alanları kendinize sordunuz mu? Eğer şimdiye kadar sormadıysanız şimdi tam zamanı bence.

Carl Brashear’ın yaşam hikâyesini sakın unutmayın. Orada beni etkileyen şu oldu, istediği hedeften bir an olsun bile ayrılmıyordu. Ve nereye gitmek istediğini çok iyi biliyordu.

“Alice Harikalar Diyarında” kitabını öğrencilerime önerdiğimde hep bir şey duyuyorum. “Hocam o çocuk kitabı.”
Kitap birçoğumuzun bildiğinin aksine bir çocuk kitabı değildir. Bir matematik profesörü ve aynı zamanda bir rahip olan yazar, kitabı dönemin İngiltere’sini eleştirmek için Lewis Caroll takma adıyla yazar. Yıllarca bize çocuk kitabı diye de okutturuluyor.
Kitabı okuyanlar bilir. Bilmeyenler içinse şunu kısaca aktarayım, kitabın ana karakteri Alice, bir çukurdan aşağıya düşer ve bir tavşanla karşılaşır. Tavşanı izlemeye başlar. Alice çeşitli yollardan ilerlerken, karşısına iki yol çıkar, Alice kediye sorar “Hangi yoldan gideyim?”
Kedinin verdiği cevap çok dikkat çekicidir.
“Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok.”

Gerçekten çok güzel ve etkileyici bir cevap. Öğrencilerimize kazandırmaya çalıştığımız ve kazandırdığımız da aslında budur. Hedef belirlemek diyorsanız, önce hedefi belirleme çalışması. Yani nereye gideceğinizi bilmek.
Hedefiniz varsa odaklanır ve güç birliği sağlarsınız.[2]

Temel New York'a gitmiş, iş aramaya. Ne yapacağını bilmez halde sokaklarda dolaşırken, limuzinin tekinden inen takım elbiseli fotur şapkalı, kaytan bıyıklı birini görmüş. "Ulan" demiş, "herife bak, amma zengin."
Adam Temel'in baktığını görünce, "sen Karadenizli misin" diye sormuş.
Temel "evet" demiş, "nerden bildin?"
Adam "ben de Karadenizliyim, hemşerimi tanırım" deyince de hemen, "bu kadar zengin nasıl oldun?" diye sormuş.
Adam, "ben ayı avlarım" demiş.
Temel inanamamış, " ayı avlamakla zengin mi olunur, onu herkes yapar" demiş.
Adam bunun üzerine, "ama benim özel bir tekniğim var, çok avlayıp sürümden kazanıyorum." Temel "peki, nasıl yapıyorsun bunu" diye sorunca da; "çok kolay" demiş, "önce bir mağara bulup girişine ağ geriyorum, sonra geri çekilip kemence çalmaya başlıyorum, içerde ayı varsa sinirlenip dışarı
fırlıyor, ağa takılıyor, ben de bıçakla öldürüp postunu yüzüyorum."
Temel, "eee bunu ben de yaparım" deyince, adam; "yap tabii" demiş, "hatta benim malzemeler arabanın bagajında, onları sana vereyim, ben yenisini alırım."
Temel "yapar mısın böyle bir iyilik" derken, adam çıkarıp vermiş. Bir de kartını takdim edip, "başın dara düşerse beni ara" demiş, ayrılmışlar.
Birkaç gün sonra, fotur şapkalı adam evindeyken telefonu çalmış. Karşı taraftaki ses, "burası bilmem ne hastanesi, yoğun bakımda birisi var, kim olduğunu bilmiyoruz, cebinden sizin kartınız çıktı, acaba kimliğini belirlememize yardımcı olmak için gelebilir misiniz?" Adam "tabii" deyip, hemen atlamış arabasına, alelacele hastaneye varıp, Temel'in odayı bulup girmiş içeriye: Temel sırtüstü uzatılmış, her tarafı sarılıp bantlanmış, mumya gibi, sadece gözleriyle ağzı görünüyor; hırıl hırıl, zar zor nefes alıp veriyor...
Adam yanına yaklaşıp, "ne oldu sana?" diye sormuş, cevap yok. Bunun üzerine yatağın kenarına çöküp, kulağına yavaşça fısıldamaya başlamış: "Mağarayı puldun mii?" Temel ağır ağır, güçlükle cevap vermiş, "bulduuum." "Aği cerdun mu?" "Cerduuum." "Ayı çıktu mu?" "Çikmadii." "Ya ne oldi?."
"Tren çiktiii..."

Hedefinizi bilmek sizi bir noktaya odaklar ve bütün gücünüzü bu doğrultuda harcarsınız. Düşündüğünüz her şey, yaptığınız her davranış sizi oraya doğru götürür. Siz yeter ki hedeflerinizi belirleyin.

Siz hedefinizi belirleyip ona doğru gitmeye başlayınca, emin olun hedefiniz de size doğru gelecektir. Bu bazen sizin tahmin ettiğiniz süreden daha kısa bir sürede gerçekleşebilir.

Hedefinizi belirlerken lütfen kendinize karşı dürüst olun. Yeteneklerinizi, yapabileceklerinizi göz önüne alın. Eğer bunu göz ardı ederseniz hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz yüksektir. Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsanız yeteneklerinizi, yapabileceklerinizi ve yapamayacaklarınız konusunda gerçekçi olmalısınız.

Hedefinizi doğru belirlerseniz zayıf yönleriniz bile hedefinize ulaşırken size yardımcı olur. Dalgıç unvanını almak için uğraşan donanma dalgıcını unutmayın.

Doğru zamanlama, doğru ortam ve doğru kişi hep bir arada olmalı. Formülde bir eksiklik olduğunda hedef hiç tutmaz. Aslında doğru kişi olduğunuzda, zamanı geldiğinde doğru yeri mutlaka bulursunuz. Yeter ki çalışmalarınızı belirli bir sistem içerisinde yılmadan gerçekleştirin.

Dikkat edin, çok güzel olaylar hiç beklediğimiz anlarda gerçekleşir.

Emerson diyor ki, “Dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilirler”.

Aya gideceğini söylediğinde Neil Armstrong, henüz 15 yaşında bir çocuktu. Onun bu düşüncesiyle herkes güldü, alay etti. Onlar güldükçe o ciddileşti, onlar alay ettikçe o inat etti. Sonuçta Armstrong giderken aya, onunla alay edenler ise kaldılar yaya.

Martı, Richard Bach isimli bir gazetecinin yazdığı bir kitaptır. Dünyada milyonlarca satmıştır. Altmış sayfalık kitabın kahramanı Martı Jonathan Livinsgton, diğer martılar gibi yaşamak istemez. Ve martı sürüsünden dışlanır. Martı Jonathan’ın bir ideali vardır, en hızlı uçan martı olmak.
Sürüden dışlandıktan sonra idealleri için durmadan çalışır ve en hızlı uçan martı olur. Dışlandığı sürüsüne geri döner ve orada genç martıları yetiştirir. Diğer martılar, Martı Jonathan’dan bir şeyler öğrenmek için sıraya girerler.
Martı Jonathan pes edip, ideallerinden vazgeçebilirdi. Ancak pes etmedi ve ideallerini gerçekleştirdi. Siz de eğer ideallerinizden vazgeçmek istemiyorsanız her türlü zorluğa dayanın.

Hedeflerinizi her zaman yazılı hale getirin. Burası önemli. Bu aşamadan sonra tek tek ve sabırla hedefinize doğru ilerleyin. Hedeflerinizi yazılı hale getirin diyorum, neden diye merak ediyorsanız, hemen yanıt vereyim (çok sabırsız olmayın az önce ne konuşmuştuk).

Çok bilindik bir araştırma ama tekrar söylenmesinde yarar var diye düşünüyorum. Kansas Üniversitesi’nde ilginç bir araştırma yapıyorlar. Öğrencilere boş kâğıt veriyorlar, gelecek hedeflerini yazmaları istiyorlar, ayrıca isterlerse kâğıtları boş da verebilecekleri söylüyorlar.
Öğrenciler gelecek hedeflerini yazdıktan sonra kâğıtlar zarflara konuyor ve on yıl boyunca saklanıyor. On yıl sonra zarflar açılır, öğrencilerin ne iş yaptıklarına bakılır ve çok ilginç bir sonuç görülüyor.
Ders başarıları pek de iyi olmayan ama kâğıtlara hedeflerini yazan öğrenciler çok başarılıdır.
Öte yandan ders başarıları yüksek olan ama hedeflerini yazmayan öğrencilerin iş hayatında hiç de başarılı olmadıkları saptanıyor.
İdealleriniz gerçekleşmiyorsa gerçeklerinizi idealleştirebilirsiniz Hepimizin kapasitesi ve becerileri bellidir. Bunun dışına çıktığımızda havuç peşinde ömür tüketen değirmen eşeğine döneriz.

Ben de buna benzer bir araştırmayı iki yüz öğrenci üzerinde yaptım (gerçi onların bundan haberi yoktu ama şimdi oldu) ve ortaya şu sonuç çıktı. İki yüz öğrencinin hiçbirinin hedefi yok. Sadece olmak istedikleri şeyleri yazmışlar. Hedef ayrı bir kavram, olmak istenilen şey ayrı bir kavram.

Burada anlatmak istediğim, önce sınava girip sonra neresi olursa olsun giderim hocam diyen insanlardan olmanız değil.
Unutmayın, çok güzel olaylar hiç beklemediğiniz anlarda gerçekleşir.

Hedeflerin belirlenmesi noktasına gelince, bu üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci için gideceği üniversitenin ve bölümün belirlenmesidir.
Lise sınavlarına hazırlanan bir öğrenci için de hedef, gideceği liseyi belirlemesi işidir.
Ondan sonrası daha kolaydır. Neyi, ne zaman ve nasıl yapacağını bilmek hedefe giden süreçte size yardımcı olacaktır.
Benim öğrencilerde gördüğüm bir sorun var.
“Hocam kazanalım da neresi olursa olsun” diyorlar. Belki kendilerince haklılar ama geleceklerini tayin edecekleri bir kararda bu kadar umursamaz olmalılar diye düşünüyorum.

Mutsuz bir iş yaşamı ve hayat geçirmek istemiyorsanız lütfen hedefinizi belirleyin.
Size gerçek bir hikâye anlatmak istiyorum. Birçok okulda seminer çalışmaları yapıyorum. Seminerlerime öğrenciler kadar öğretmenlerde ilgi gösterip katılıyorlar.
Yine bir okulda seminer çalışmasını gerçekleştirdim, öğretmenler odasında öğretmen arkadaşlarla oturuyoruz.

Onlar bana hak etmediğim halde gereğinden fazla teşekkür ediyorlar.
Bu sırada bir bayan öğretmen geldi. Kendisini tanıttı. Okulda İngilizce öğretmeni olarak görev yaptığını belirtti. Anlattığım konulara sonuna kadar katıldığını söyledikten sonra, şunları söyledi lütfen dikkat edin;
“Hocam anlattıklarınızda son derece haklısınız. Ben de size kendimi anlatmak istiyorum. Benim asıl mezuniyet diplomam ODTÜ Gıda Mühendisliği. Ancak ben o işi de yaptım ancak anladım ki o mesleği ben hiç sevmiyormuşum. Şimdi öğretmenlik yapıyorum şu an o kadar çok mutluyum ki, anlatamam size. Ama şimdi anlıyorum ki bizi o zaman doğru bir şekilde yönlendirmiş olsalardı ben şu an daha farklı olabilirdim.”

Bunu neden anlattım. Neresi olursa yazarım diyen genç arkadaşlar mutlu olmayacağınız ve yeteneklerinizle örtüşmeyen bir hedef belirlerseniz hayal kırıklığı ve mutsuzluk yaşarsınız...

İsviçre Çin'e savaş ilan etmiş. Bir şekilde Çin'e kadar gelmişler. Haber Çin Başbakanına geç ulaşmış.
“Başbakanım İsviçreliler saldırdı, Pekin'e girdiler.
“İsviçre de ne?”
“Avrupa da bir ülke.
“Kaç kişi bunlar?”
“5 milyon”
“Hangi otelde kalıyorlar?”

Hedefinizi ciddiye alın. Ve kimsenin hedefini küçümsemeyin. Hedefinize odaklanırsanız, hedefiniz de sizin için çalışmaya başlar.
Bu süreç zaman zaman sıkıntı verici, çok can sıkıcı olabilir. Ancak sizi motive eden bir hedefiniz varsa tüm bu can sıkıntıları ortadan kalkar.
Güçlükler hayatımızın önemli ve iyi bir parçasıdır ve güçlükler öğretmenlerinizdir.
Sonuç çıkarmayı başarırsanız zorluklar bilge bir öğretmen gibidir.
Biraz önce konuşurken hedeflerinizi yazın ve sonrasında tek tek sabırla ilerleyin dedim.

Çinliler, Çin bambu ağacının tohumu eker sonra tam beş yıl gübre ve su verirlermiş ve beş yıl bambu en ufak bir filiz bile vermezmiş. Beşinci yılın sonlarında bambu yeşermeye başlar, altı haftada 27 metre birden uzarmış.
Çinliler bir ağaç için beş yıl bekleyebiliyorlarsa ve emek harcıyorlarsa sizi hedefiniz için çaba harcamaktan ve sabretmekten geri tutan şey ne?
Yani söylemek istediğim sizi hedeflerinizden alı koyan mazeretler nedir?

Bunları hemen yazın.

1. Televizyon
2. Arkadaşlarla gezmek
3. İnternet
4. Fazla uyku
5. .....

Bu listeyi uzatabiliriz. Öncelikle sizi bu hedeften alan ne onu belirlemelisiniz. Ondan sonrasında hedefiniz net şekilde ortaya çıkacaktır.

Yıl 1921’dir. İstanbul işgalci İngilizler tarafından işgal altında bulunmaktadır.
İzmir’i işgal eden Yunanlılar, Ege Bölgesi’nin içlerine kadar ilerlemek ve Ankara’yı ele geçirmek isterler.
Yunanlılara karşı Batı Cephesi’nden Türk ordusu şiddetli bir savunmaya geçer. İnönü Savaşları’nda Yunanlılara karşı kesin bir üstünlük kazanılmıştır.
İngilizlerin işgali altında sesi, soluğu kesilen İstanbul’da bu zafer dalga dalga yayılmaktadır.
Halk coşkuyla ellerinde Türk bayraklarıyla marşlar söyleyerek, İstanbul sokaklarını dolaşmaktadır.

İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Kader böyle imiş ey şanlı paşa
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa....

Ankara’yı destekleyen İstanbul’daki milli basın, bu haber üzerine gazete manşetlerine zafer kelimelerini atar.
Milli basının önde gazetelerinden İkdam gazetesinin başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu, başmakalesini yazmaktadır.
“...Bir yükselişin başlangıcındayız. Bir yücelme, bir yeniden doğuş, bir şafak! İsmet Paşa adındaki bir serdarın kılıcı tarihi ikiye böldü. Dört beş günden beri bütün doğu alemi ve bütün Asya için bir devir açılmıştır...”
Bu sırada odasına İdare Memuru Mahmut Bey girer.
“Yakup Kadri Bey!”
“Evet?”
“Kızılay İkinci Başkanı Hamit Hasancan’dan bir duyuru geldi efendim.”
Başmakalesini yazan Yakup Kadri’nin dikkati dağıldığı için canı sıkılmıştır ve söylenerek:
“İyi. Gerekeni yapınız.”
“İstanbulluları, Anadolu mücahitlerine para yardımı yapmaya çağırıyor.”
Yakup Kadri toparlanır
“Yok canım!”
“Bağışların Kızılay’a ya da gazeteler verilmesini istiyor.”
Yakup Kadri’nin gözleri büyür:
“Ooo.. İşgal kuvvetlerine bir çeşit meydan okuma bu. Öyleyse duyuruyu birinci sayfada yayınlayalım. İstanbul’da doğru dürüst çalışan tek kurum Kızılay.”
Ertesi gün İkdam gazetesinin birinci sayfasından çağrı yayınlanır.
Sabah İstanbullular, Kızılay’ın çağrısına uyarak para yardımı yapmak üzere gazetelere sıraya girer.
İleri gazetesinin dar idarehanesine sığmayanların büyük kısmı, dışarıda kalmıştır.
Bu sırada kaldırımın sonunda bir işgal devriyesi görünür. Düzenli adımlarla yaklaşmaya başlar. İşgal askerlerine, her zaman kenara çekilerek yol veren İstanbullular, bu kez kılını bile kıpırdatmazlar.
Devriye kolu, kalabalığın arasından geçmeyi göze alamaz ve yola inerek geçip gider.
İçerde, daha afyonu patlamamış olan huysuz idare memuru, bir deftere, söylene söylene, bağış yapanın adını ve bağış miktarını yazmaktadır.
“Kahveci Ali, 100 kuruş.”
“Eskici Yusuf, 50 kuruş.”
“Hallaç Asım, 75 kuruş.”
“Bakkal Ahmet, 100 kuruş.”
“Terlikçi Adem, 200 kuruş.”

Sırada, küçük, cılız bir oğlan vardır. Bir önceki bağışçının çocuğu olduğunu sanan memur, öfkeyle, yürüyüp yol vermesini için işaret eder. Ama çocuk yürümez. Büyük bir ciddiyetle, bütün servetini çıplak masanın üzerine bırakır:
“Hasan, 5 kuruş.”
Suratsız idare memurunun birden gözleri dolar. Ağladığını göstermemek için yüzünü, kocaman mendilin arkasına saklayarak gürültü ile burnunu siler.[3]
Küçük Hasan’ın hedefi bellidir.
Ülkesine ve ordusuna elinden geldiğince yardımcı olmak.
Bu 5 kuruş bile olsa.
Bunun için kendisi için çok büyük bir fedakârlıkta bulunur ve bütün servetini verir.
Onun bu kararlılığı ve azmi karşısında herkes gözyaşlarına boğulur.

Sizin de hedefleriniz başkalarının sevinç gözyaşı olabilir.
Sınavı kazandığınızı bir düşünün. Bütün bir sene çalışmışsınız, emek vermişsiniz.
Gün gelmiş test çözmekten canınız sıkılmış, gün gelmiş bu kadar çalışıyorum netlerim hala niye yükselmiyor diye umudunuzu yitirmişsiniz.
Ama sınav istediğiniz gibi geçmiş ve istediğiniz yere yerleşiyorsunuz.

Sizinle birlikte bir senesini geçiren aileniz, anneniz, babanız sınavı kazandığını öğrendiğinde ben eminim ki, sevinç ve gurur gözyaşları dökeceklerdir.
Kendinize güvenin ve hedefiniz doğrultusunda bütün mal varlığınızı ortaya koyun. İnanın, başaracaksınız.
Buradaki inanç kuru kuruya inanç değildir. Eğer siz hiçbir şey yapmadan sadece dua ederseniz bu size çok fazla bir şey kazandırmaz, okuduğunuz duaların sevabı dışında.
Ancak siz hem çalışıp hem de inancınızı sürekli dorukta tutarsanız istediğiniz ve hedeflediğiniz noktaya gelirsiniz.

Mısır hükümeti Kızıldenizin altına bir tüp geçit yapmak için ihale açar. İhaleye İngiltere’den, Amerika’dan, Japonya’dan ve Türkiye’den firmalar katılır. Firmaları teker teker mülakata çağırırlar ve teknik bilgi isterler.
İngiliz firması:
- Biz iki taraftan eşzamanlı olarak tüneli kazmaya başlarız ve denizin altında tam ortada buluşuruz. Tüneller arasında en fazla bir metre fark olur. 30 metre enindeki tünelde de...
devamı... Sen Dünyaya Bir Armağansın kitabında.

1  2  3  4  5  6  7  8 9

 

Öğreten Öğretmen ile
AutoCAD Eğitim Videoları

İnşaat firmalarının reklamları kabul edilir.
Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı
İltest Yapı Araştırma
Protest Yapı Araştırma ve Test Merkezi
Bursa Test
İzomet Web Sitesine gitmek için tıklayınız.
Potansiyel İnşaat Web Sitesine gitmek için tıklayınız.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız. Yenı Levent İzo. Web sitesine gitmek için tıklayınız
Mobilyalarınız için hırdavat malzemeleri alacaksanız bize uğrayın.
Yalıtımla ilgili bilgi almak için tıklayınız.
AYIN ÖĞRENCİLERİ
BURSABURSA
GÜNÜN SÖZÜ

Bize Ulaşmak için 0(224)2464895-96 no'lu telefondan 226 dahili hattı ve insaatteknolojisi@bursainsaatteknolojisi.com mail adresini kullanabilirsiniz. 
Bursa Hürriyet Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi İnşaat Teknolojisi Alanına (Bölümüne) Aittir.
İnşaat Teknolojisi Web Takımı