YARATICILIĞINIZ
Okul hayatında çok fazla kazandırılmayan bir yetenek yaratıcılık. Yeteneklerin ve başarının sadece matematik, Türkçe gibi derslerde geçerli olduğunu sanan anne ve babalar ve de üzülerek söylüyorum öğretmenler.
Konuştuğum her öğrencime şunu söylerim ,
“Öğrenemeyen öğrenci yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır.”
Her öğrencinin farklı farklı öğrenme biçimi vardır. Konumuz olmadığı için onlara burada değinmeyeceğim. Öğrenme gibi çok önemli bir konuda yaratıcılığın daha üst düzeyde olması gerektiğini düşünüyorum.
Onlarca yıl önce Mahmut Paşa’da tezgâhta yan yana çorap satan seyyar satıcılardan birisi farklı bir şey yapar ve onun tezgâhının önü tıklım tıklım kadınlarla dolardı. Oysa o da aynı fiyata aynı çorabı satmaktadır.
Diğerlerinden farklı yaptığı şey herkes çorapları çift halde satarken, o ayırır ve karıştırır; kadınlar diğer çifti bulmak için uğraşırken tezgahı dolup taşar, çok iyi satardı.
O seyyar satıcının adı Zeki Başesgioğlu’dur.
New York`tan Los Angeles`e giden uçakta kendini akıllı sanan bir avukat ile sarışın bir hanım yan yana oturuyorlar. Avukat hem hanımla yakınlaşmak hem de hoşça vakit geçirmek için bir oyun teklif ediyor.
Kabul görünce oyunu anlatıyor,
“Size bir soru soracağım, cevabı bilemezseniz bana 5 dolar vereceksiniz, sonra siz soracaksınız bilemezsem ben size 50 dolar vereceğim. Ve ilk soruyu soruyor,
“Ay ile dünya arasındaki uzaklık ne kadardır?”
Kadın tek söz söylemeden çantasından 5 dolar çıkarıp adama uzatmış. Soru sorma sırası sarışına gelmiş,
”Tepeye 3 ayakla tırmanıp 4 ayakla aşağı inen şey nedir?”
Adam dakikalarca düşünmüş...
Yanıtı bulamamış... Cüzdanından 50 dolar çıkarıp kadına uzatmış. Kadın parayı kibarca alıp çantasına koyarken avukat merakla sormuş, “-Cevap ne? “
Kadın tek kelime etmeden çantasını açmış ve 5 dolar çıkarıp adama uzatmış.
“Ben de bilmiyorum!... “
Yaratıcılık diğerlerinden farklı bakabilmektir. Hazır bunları konuşurken ben size bir soru sorayım. Soru şu:
Yalnızca on (10) tane ağaç elde etmek için, her sırada dört ağacın olduğu, beş sıra ağaç çizmenizi istiyorum. Yanlış okumadınız yalnızca on (10) ağaç elde edeceksiniz.
Sizler için kolay bir soru olduğunu biliyorum.
Hepiniz çok akıllısınız bu soru size kolay gelecektir.
Merak edenler için sorunun cevabı ilerleyen sayfalarda mevcut.
Geçen evde akrabalarımızla oturduk konuşuyoruz. Muhabbet muhabbeti açtı ve çok ilginç bir şey anlatıldı. İki kafadar genç oturdukları çevrede yüzebilecekleri deniz olmayınca kendi akıllarınca farklı bir şey yapıyorlar. Dereye gidiyorlar ve küçük bir göl oluşturuyorlar. Her tarafını taşlarla çeviriyorlar ki su kaçmasın. Sonra yanlarında götürdükleri paket tuzları suyun içine döküyorlar. Tatlı suyu tuzlu suya çeviriyorlar. Böylelikle deniz özlemini birazcık da olsa gideriyorlar. Siz böyle bir şey dener miydiniz?
Bir arkadaşımın çocuğu anaokuluna gidiyor.
Orada öğretmeni öğrencilerden resim yapmalarını istiyor. Çocuk gökyüzüne ağaçlar çiziyor.
Öğretmen: “Yavrum gökyüzünde ağaç olmaz” diyor. Çocuk bu sefer gökyüzünde rengârenk çiçekler çiziyor. Öğretmen: “Yavrum, çiçekler yerde olur.” diyor. Bu sefer çocuk yere çiçekler ve çiçeklere ağız burun çiziyor. Öğretmen: “Yavrum çiçeğin ağzı burnu olmaz, çiçek aha böyle çizilir.” diyor ve bir sap, sapın üstünde dört yuvarlak ve bir de yaprak çiziyor. Çocuk o gün bugün aynı çiçeği çiziyormuş.
İtalya’da ilkokul üçe kadar çocuklara okuma yazma öğretmeye çalışmıyorlar, aksine çocukların özgüvenlerine yönelik çalışmalar yapıyorlarmış.
Bizim de yapmamız gereken bu. Yani çocuklarımıza özgüven kazandırmak.
Eğitim demek, bilgi yığınlarını ezberleyip bir üst sınıfa geçmek değildir. Böyle olduğu takdirde öğrenilmeyen bilgiyle ne okul hayatında ne de iş hayatında bir yerlere varabilirsiniz.
Bence eğitim insanların hayal güçlerini büyüleyerek yeni ve farklı işler ortaya koyabilmeleri için imkân sağlamaktır.
Çocuklarımıza özgüveni kazandırabilirsek, okul hayatı bittikten sonra başlayan hayat okuluna hazır hale getirmiş oluruz.
Tarih öğretmeni, arka sırada kaynatan öğrencilerden birini yakalayıp kaldırmış:
"Söyle bakalım, Kartaca Savaşı'nı kim yaptı?"
"Valla billa ben yapmadım öğretmenim!"
Tarihçi o hızla öğretmenler odasına dalmış, karşısına ilk çıkan kimyacıya dert yanmış:
"Kartaca Savaşı'nı kim yaptı diye soruyorum, valla billa ben yapmadım diyor."
"Der, muhterem der, bunlar böyledir. Hem yapar hem de yapmadım derler!"
Tarihçi çıldıracak, müdüre çıkmış, anlatmış:
"Öğrencisi böyle, öğretmeni böyle, çıldıracağım!"
"Aldırma hocam aldırma! Bakanlığa yazar sorarız, kim yapmış bu Kartaca Savaşı'nı diye!"
Tarihçi, fırlamış doktora gitmiş, rapor almış. Birkaç gün sonra bakanlıktan bir mektup:
"Ödenek yetersizliğinden bu yıl Kartaca Savaşı yapılmayacaktır."
Küçük bir çocuk, hamile bir kadının karnına dokunarak,
“Ne var sizin karnınızda teyze?”
Kadın, “Çocuğum var evladım, diye cevap veriyor.
“Sizin çocuğunuz mu?”
“Evet”
“Onu seviyor musunuz?” “Evet”
“Çok mu seviyorsunuz?”
“Evet evladım.”
“Öyleyse neden yediniz onu?”
Dünya üzerinde gelişmiş dediğimiz toplumlar, çocuklarının yaratıcılıklarını artırmak üzere eğitim sistemini kuruyorlar.
Bizim eğitim sistemimiz çocuklarımızın yeteneklerini ortaya çıkarmak üzerine kurulmadığı için biz de uzun süredir dahiler çıkmıyor.
Siz çocuğa birinci sınıftan itibaren, “Ali kalem al.” “Ayşe top tut.”u öğretirseniz. O çocukların yaratıcılığını ve becerilerini yok edersiniz.
Sonra kendi kendinize yahu bu okullarda niye bu kadar şiddet var? diye söylenir durursunuz.
Gerçekten de biz çok fazla söyleyen değil, söylenen bir toplumuz. Her şeyden şikâyetçiyizdir. Ancak gidip ilgili kuruluşa bir yazılı dilekçe dahi vermeyiz.
Sadece ve sadece söyleniriz.
Geçen gazetelerde yayınlanan bir araştırma da bunu kanıtlar nitelikte.
Araştırmaya göre Türk toplumu ülke ve dünya sorunlarına büyük bir oranda katılıyor ama sadece sözle. Yani herhangi bir demokratik bir yere gidip sesini duyurmayı tercih etmiyor.
Benim öyle tanıdığım büyüklerim var ki, bir gün içinde kahvede hükümeti yıkıp, yerine yeni bir hükümet kurup aynı akşam o kurdukları yeni hükümeti de yıkıyorlar. Ama sadece sözle. Yani uzun sözün kısası şu; laf çok icraat yok.
devamı...Sen Dünyaya Bir Armağansın kitabında.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 |